3 Aralık 2012 Pazartesi


TÜRKİYE’ NİN  EN  DOĞUSUNDA  KADIN  OLMAK

8 Mart Dünya Kadınlar  gününde bir ilimizi masaya yatırmaya ve o ilin kadınlarının ne kadar çetin yaşam  koşullarıyla  mücadele  ettiğini  hissetmeye  çalışmaya  ne dersiniz?

Türkiye’nin en  doğusunu, Ağrı’yı   haritadan hatırlayın. Sonra:

Bir il düşünün;  terör nedeniyle köylerden kente verdiği göç yüzünden şehir  profilini kaybetmiş, işsizlikle mücadele eden ve büyük illere beyin göçü veren.   

Bir il düşünün; kış aylarında - 33 derece dondurucu soğukta, insanları hayatta  kalabilme mücadelesi veren.

Bir il düşünün; okulların  yetersizliğinden  veya  ekonomik güçlüklerden ortalama  10.000 çocuk okula devam edememekte.  Okula kaydolma şansı  yakalayan öğrenciler ise  ağır kış  şartlarından, kapanan  yollardan okula gidememekte.

Bir il düşünün;  üniversite sınavlarına   giren her yüz öğrenciden, ancak beşi başarılı olabilmekte.

Bir il düşünün; ekonomik gelişme  sıralamasında  81. sırada.

Bir il düşünün; Batıda  sabah  okunan  günlük  gazeteler  oraya  ancak öğle saatlerinde  ulaşabilmekte.

Bir il düşünün;  sineması  yok, o ilin  dışına seyahat etmemiş  insanlar  hayatları  boyunca hiç sinema filmi  seyretmemiş.

Yaşam  şartlarının bu kadar zor  olduğu bir ilde, bir de kadın olmayı  düşünün.

Bu ilde,  bir kadın ortalama 7 ila 10  çocuk doğurmakta.  Doğum yapacağı  tarihleri planlayabilse  asla kardan kapanan yolların şehir  hastanelerine ulaşımı engellediği  kış  aylarında doğurmamayı   ya da hiç  doğurmamayı  tercih edecek.

Kadınların çoğu yasal olarak  nikahlanmamış  ve  kuma sorunu  yaşamakta. 

Kadın  olmanın bir ülkenin değişik  bölgelerinde farklı  olabileceğini  düşünün. Ankara’da yaşayan bir  kadının en iyi okullarda okumak, sevebileceği bir işte çalışmak, kariyer  yapmak, eşini seçebilmek, çocuğunu  doğuracağı  zamanı  planlayabilmek gibi geniş bir  yelpazeye  yayılabilecek  tercih hakları varken, Ağrı’da  yaşayan kadınların, ailesinin  evlenmesi  için  onaylayacağı  erkeği  benimseyebilmek, okuryazar olmak, eşinin ve çocuğunun  elinin ekmek tutmasının  ötesinde hayalleri olmadığ›nı  düşünün.

Hayatın  gülmeleri için fazla fırsat tanımadığı  bu kadınların yetiştirdiği  çocukları düşünün. Annelerin bilinç ve mutluluk düzeyi arttıkça, yetişecek  kuşakların  ülke için nasıl kazanç olabileceğini düşünün.

Ayşe Füsun GÖNÜL
( Mart.2007 )
Odtülüler  bülteni - 161