8 Haziran 2015 Pazartesi

KADINLARIN TEMSİLİ : 2015 seçimlerine göre Parlamentoda 96 kadın vekil yer alacak. 2011 seçimlerinde 79 kadın vekil seçilmişti. Kadın temsil oranının % 14.5' dan % 17.5'a çıkması olumlu gözükebilir ama yetmez. AKP'nin TBMM'ye gönderdiği 254 vekilden 41'i kadın ( % 16 .5), CHP'nin 132 vekilinden 20'si kadın ( % 15.5 ), MHP' nin 82 vekilinden 4'ü kadın ( % 0.5 ), HDP'nin 82 vekilinden 31'i kadın ( % 38 ). Rakamlara bakınca Birleşmiş Milletler'in toplumsal cinsiyet eşitliğinde kritik eşik standardını ( bir grubun temsil edilebilmesi için belirlenen % 33 limiti ) bir tek HDP geçmiş gözüküyor. Bu tablonun diğer tüm partilere kadın siyaseti üretiminde yeni bir vizyon geliştirmeleri için ibret olmasını diliyorum. Eş başkanlık sistemini diğer partilerin, HDP'nin icadı gibi görüp uygulamaktan korkmalarına gerek olmadığını zaman gösterecektir diye düşünüyorum.

26 Ocak 2015 Pazartesi

MAKALELER
Ayşe Füsun Gönül 
afusun@gmail.com 
Atılım Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Kamu Yönetimi 
& Siyaset Bilimi Ana Bilim Dalı Yüksek Lisans Mezunu 
ÇİNGENELER İÇİN UYGULANMAYAN HOŞGÖRÜ VE DEMOKRASİ (ÇİNGENELER: ÖTEKİLER) 

ÖZET: Makalemizde, insan haklarının uluslar arası kuruluşlar nezdinde güvence altına alındığı yüzyılımızda dahi küçümsenen, hakları korunmayan ve buçuk millet sayılan Çingene’ lere karşı yapılan ayrımcılığa dikkat çekilmeye çalışılmıştır. Makalenin girişinde , Çingene’lerin tarihi gözden geçirilmiş, dünyada ve ülkemizde Çingene’lerin statüsü değerlendirilmiştir. II.Dünya Savaşı’nda uğradıkları soykırım ve bu soykırımı yazacak tarihçilerinin ve tanıtımını yapacak sinemacılarının olmaması nedeniyle, parçalanmalarının ( porajmos ) gözden kaçmasına dikkat çekilmeye çalışılmıştır. Türkiye’de yaşayan Çingene’lerin karşılaştıkları insan hakları ihlalleri incelenirken, dilimize yerleşmiş : (( Çingene düğünü ( düzensiz, gürültülü patırtılı toplantı ) , Çingene kavgası ( önemsiz bir tartışmayla başlayıp konu değiştire değiştire büyüyen, bayağı laflar ve yakası açılmadık küfürlerle dolu kavga ), Çingene maşası ( aşağılanan, çirkin, kara kuru kişi ) , Çingene düğünü ( düzensiz, gürültülü patırtılı toplantı ) , Çingene parası ( bozuk para, ufaklık ) , Çingeneye beylik vermişler, önce babasını asmış ( ne oldum delisi soysuz kişi, eline yetki geçince en yakınlarına kötülük yapmakla işe başlar) gibi aşağılayıcı deyimler, tanımlamalar hatırlatılmıştır. Çingene’lerin günlük yaşamlarına dair tesbitlerin yapıldığı saha araştırmaları incelenmiş ve yaşadıkları insan hakları ihlallerine dair yaşanmış olaylara, i- Çingene’lerin yerleşim ve barınma hakkı, ii- Çingene gruplara karşı şiddet, iii- Çingenelerin eğitimden dışlanması, iv- Çingenelerin işsizlik sorunu, v- Sağlık ve sosyal güvenlik sisteminde yaşanan ayrımcılık üst başlıklarıyla yer verilmiştir. Çingene’liğin bir kültür olduğu ve yaşam felsefeleri ile insanlığa, çevreye, dünyaya zarar vermedikleri, barışçı ve sanatçı kimlikler taşıdıkları değerlendirmesinde bulunulmuştur. 
Anahtar kelimeler : Çingene, insan hakları, hoşgörü, demokrasi, sanat, neşe, barış 

Dilimizde bir tabir vardır. Bir konunun çok fazla sayıda kimliği kapsadığını anlatmak istediğimizde ’yetmiş iki buçuk millet’ deriz. Bu tabiri kullanırken buradaki buçuk milletin kimlerden oluştuğunu, kaç kişi aklına getirir bilinmez ama buçuk millet maalesef ‘çingenelerdir.’ Bu "buçuk" tanımlamasında bir şovenizm vardır.(1) 
Kimliklerini tam saymayıp, aşağıladığımız Çingeneler, yazılı kayıtlara göre XI. yüzyılda Hindistan’ın kuzeyinden, Anadolu’ya ve Avrupa’ya göç etmişlerdir. Özgür ruhlu bu insanlar, gittikleri her yerde fena muameleye maruz kalmışlar, dinsiz, uğursuz, hırsız, pis olmakla suçlanmış ve aşağılanmışlardır. Çingenelik aslında bir yaşam felsefesidir ve felsefenin temeli neşeye, şarkı söylemeye, dans etmeye ve özgürlüklerini doyasıya yaşamaya dayanır. 
Londra’da toplanan Dünya Çingeneler Kongresi’nde, II. Dünya Savaşı sırasında Nazi Almanya’sında toplama kamplarında ve tüm Avrupa’da öldürülen Çingeneler için ‘Djelem Djelem’ şarkısı milli marş olarak kabul edilmiştir. Bu şarkının marşa benzemediği ve neden bir şarkının seçildiği sorusuna Çingeneler, ‘ Biz uygun adım yürümeye alışık insanlar değiliz, hep hür yaşadık ve hür yaşayacağız. Özgürlük ve müzik bizim kanımızda var.’ cevabını vermişlerdir.( 2 ) 
Verilen cevapta Çingene’lerin yaşam felsefesi yatmaktadır, aynı zamanda mesaj anti militarist bir ruh da içermektedir. Yaşam felsefelerini, özgürlük, mutluluk ve barış üzerine kurmuş olan Çingeneler, neden yüzlerce yıldır kültürlerini yerleşik düzen toplumlarına kabul ettirememişlerdir ve hor görülmüşlerdir? Neden ötekileştirilmişlerdir? Neden XXI. yüzyılda hâla insan hakları çerçevesinde, demokrasi ve hoşgörü kapsamına alınmamaktadırlar? 
Makale boyunca, dünyada ve Türkiye’de Çingenelere yapılan haksızlıklara dikkat çekilmeye çalışılacaktır. Alıntı yapılan kaynaklara göre kimi yerde Çingene kimi yerde de Roman kelimesi kullanılacaktır. Öncelikle Çingenelerin tarihine göz atmakta fayda vardır. Makalenin girişinde de değinildiği gibi, 1050 civarında Hindistan’ın kuzeyinden göç edip, İran ve Anadolu üzerinden dünyaya yayılan bir Hint-Avrupa halkıdır. Çingenelerin Hindistan'dan göçleri sürecinde , iki kola ayrıldıkları belirtilir. İlk kol, kuzeye yönelmiş, Kafkaslar, Karadeniz, Orta Avrupa, Balkanlar hattını izlemiştir. İkinci kol, Güneydoğu Anadolu, Irak, Suriye, Filistin, Mısır hattını takip etmiştir. Norveç’te, XI.yüzyıldan kalma kemiklerde Roman’ların DNA’larına rastlanmıştır. Bu bireylerin, Vikingler’in Doğu Akdeniz’den köle olarak getirdikleri Roman’ler oldukları tahmin edilmektedir. ( 3 ) 14 yy.da Roman’ler Balkanlar’a , 15.yy.da Almanya, Fransa, İtalya , İspanya, Portekiz’e, 16.yy.da Rusya Danimarka, İskoçya ve İsveç’e ulaşmışlardır. ( 4 ) Geçtikleri hemen her yerde topluluğun bir bölümü kalmıştır. Nereden geçerlerse geçsinler, nereye yerleşirlerse yerleşsinler maruz kaldıkları tüm kötü muameleye karşın kültürlerini aynen muhafaza etmişlerdir. 
İlk kez 1505’te İrlanda’da, 1514’te İngiltere’de nüfus kayıtlarına geçirilmişlerdir. Roman’ların göçebe yaşamları yerleşik toplumlarınkinden çok farklıdır. Bu yüzden çoğu zaman yerel halk tarafından, hırsızlık, büyücülük, çocuk kaçırma gibi eylemlerle suçlanmışlardır. 1545’te Augsburg Meclisi , bir Çingene öldürenin katil sayılmayacağını ilan etmiştir ancak Çingene’lere yönelik seri cinayetler artınca, kadın ve çocuk Çingene’lerin öldürülmesi yasaklanmıştır . Bohemya Krallığı’nda ise Çingene’lerin sağ kulaklarını kesme zorunlulukları vardır. (5) Hemen hemen hiçbir yerde istenmeyen Roman’lar, birçok ülkeden sürülmelerine karşın, bir süre sonra memleketlerine geri dönmeyi başarmışlardır. 
1758’de Avusturya’da Romanlar’a bir asimilasyon programı başlatılır. Hükümet çadırların yerine kalıcı barakalar yaptırır, Roman’lara seyahati yasaklar ve Roman çocuklarını, Roman olmayanlar tarafından büyütülmek üzere ailelerinden zorla alır. 1830’da Almanya’da da Roman çocuklar, Alman’lar tarafından yetiştirilmek üzere ailelerinden alınırlar. ( 6 ) 
1899’da Alman İmparatorluğu, ilk kez tüm Roman’ları kayıt altına almak için ‘Çingene İstihbarat Servisi’ni ‘ kurmuştur. Sinir hastalıkları doktoru ve saf ırk uzmanı Robert Ritter melez Çingeneleri kriminoloji ve asosyallik için olağanüstü bir malzeme olarak görmüş ve Roman’ların kısırlaştırılmalarını sorunun çözümü olarak önermiştir. 
1919’da Bulgaristan’da yaşayan Roman’lar, oy verme haklarını kullanamamalarını protesto etmek için bir konferans düzenlemişlerdir. ( 7 ) 
II.Dünya Savaşı’nda ise Yahudi’ler gibi Roman’lar da, Alman’lar tarafından büyük bir kıyıma uğratılırlar. 16 Aralık 1942'de SS şefi Heinrich Himmer tarafından çıkartılan kararda 'çingenelerin topyekün imhası' emredilir. Sayıları 800.000 ile 1.000.000 arasında olduğu tahmin edilen Roman’lar, çoluk çocuk aşağı ırktan oldukları gerekçesiyle Macaristan, Polonya ve Çekoslovakya’daki Nazi kamplarında yok edilirler ve bu soykırım, Roman halkı tarafından porajmos ‘parçalanmak’ olarak adlandırılmıştır . (8) Çingene’ler aynı zamanda 'tıbbi deneylerde kobay' olarak da kullanılmıştır. Naziler yalnız çingeneleri değil, üç kuşak ötesine kadar soyunda 'çingene' kanı taşıyanları da imha etmişlerdir. Ancak Roman’ların, yaşadıkları zulmü anlatacak tarihçileri, sinemacıları , güçlü lobileri ne yazık ki olmamıştır ve yaşadıkları katliamlar tarihin sayfalarında kaybolup gitmiştir. ( 9 ) 
II. Dünya Savaşı sonrası, Komünist merkez ve doğu Avrupa’da Roman’lar asimilasyona tâbi tutulmuşlar ve kültürel özgürlükleri kısıtlanmıştır. Bulgaristan’da, Roman lisanı ve Roman müziği kamuda yasaklanmıştır. Slovakya’dan, Macaristan’dan ve Romanya’dan onbinlerce Roman, Çek topraklarının sınırlarına yerleştirilmiş ve göçebe yaşam tarzları yasaklanmıştır ve statüleri aşağı sayılmıştır. Roman kadınları, nüfuslarını azaltmayı hedefleyen devlet politikasının gereği olarak kısırlaştırılmıştır. (10) 1990’ların başında Almanya, onbinlerce göçmeni Doğu Avrupa’ya sürgüne göndermiştir. Gönderilen göçmenlerin yüzde altmışı Roman’dır. 
TÜRKİYE’DEKİ ÇİNGENELERİN KARŞILAŞTIKLARI HAK İHLALLERİ 
Türkiye’de Çingeneler 1920’ler ve 1930’lardaki mübadeleler sırasında atalarına ‘daha güvenli bir mekan sunan’ Cumhuriyet’in vatandaşları olduklarını ve devlete olan sadakatlerini sıklıkla dile getirirler. Çingeneler için Türk devleti ile özdeşleşmek kimliklerinin en önemli parçası olsa da gerçekleştirilen saha araştırması boyunca ( 11 ) görüşülen kişilerin büyük bir çoğunluğu, ikinci sınıf vatandaş muamelesi gördüklerini, Anayasa’nın garanti altına aldığı pek çok haktan çoğu zaman yararlanamadıklarını ve aşağılayıcı koşullar altında yaşamak zorunda kaldıklarını belirtmişlerdir. 
Türkiye’de etnik azınlıklara ilişkin resmi veriler kaydedilmediğinden, Türkiye’de yaşayan Çingenelerin (Romanlar, Domlar, Lomlar ve Göçebeler) sayısı halen tartışma konusudur. 1960’ların ortalarından beri, nüfus sayımlarında etnik kökene ilişkin soru bulunmamaktadır ve etnik nüfusa ilişkin sağlıklı sonuçlara ulaşılamamaktadır. Türkiye’li Çingene gruplarının sayısı üstüne akademik araştırmalar sınırlı ve oldukça yenidir. Türkiye’nin yedi bölgesindeki şehirleri kapsayan ERRC/ hYd/ EDROM araştırmasında görev alan araştırmacılar, bu sayının 4,5–5 milyon olduğunu tahmin etmektedir. Topluma dâhil etme sürecinin bir parçası olarak, Romanlarla Roman olmayanların durumlarını eğitim, istihdam, barınma, sağlık, sosyal hizmetler ve adalete erişim gibi alanlarda karşılaştıran istatistiki veri eksikliği giderilmelidir. 
Avrupa Çingene’leriyle kültür, dil ve ekonomik özellikler paylaşan bir grup olan Türkiye Roman’ları arasında, çoğu meslekleriyle tanımlanan birçok alt-grup ( sepetçiler, kalaycılar, bohçacılar, hamamcılar, hamallar, arabacılar vb) mevcuttur. 
Romanlar arasındaki sınıf sisteminde, müzisyenler ( İsveç ve Birleşik Krallık gibi diğer ülkelerin aksine ) çoğunlukla elit kesimdir. 
Çoğu Sünni Müslümandır, ancak özellikle ülkenin doğu kentlerinde ve İstanbul’un varoşlarında yaşayan göçmen ya da yerleşik pek çok Alevi Roman vardır. Çoğunlukla belirli mahallelerde otururlar, sosyal ve ekonomik açıdan ayrımcılığa maruz kalırlar ve Türkiye toplumunun genelinden ayrılmış durumdadırlar. 
Türkiye’de Çingenelere ilişkin algının ne kadar aşağılayıcı olduğu yerleşik deyimlerden de anlaşılabilmektedir. Dictionnaire Larousee’ da, (12 ) Çingene kelimesini açıklayan aşağılayıcı tanımlamalardan bazıları şöyledir: 
Çingene: açgözlü, arsızca, yüzsüzce davranan kişi 
Çingene çergesi: Derme çatma pis yer 
Çingene düğünü: Düzensiz, gürültülü patırtılı toplantı 
Çingene kavgası: Önemsiz bir tartışmayla başlayıp konu değiştire değiştire büyüyen, bayağı laflar ve yakası açılmadık küfürlerle dolu kavga 
Çingene maşası: Aşağılanan, çirkin, kara kuru kişi 
Çingene parası: Bozuk para, ufaklık 
Çingeneye beylik vermişler, önce babasını asmış : Ne oldum delisi soysuz kişi, eline yetki geçince en yakınlarına kötülük yapmakla işe başlar. 
Çingene ciğer pişirir, yemeden karnını şişirir: Yemeği bitmesin diye yemeden doyduğunu söyleyecek kadar cimri olan kişiyi betimlemek için kullanılan bu atasözü, Romanları cimrilik ve görgüsüzlükle özdeşleştirir. 
Çingene çergesinde musandıra ne arar: Yoksul kimseden ne beklenir ki, anlamındadır. 
Çingene’den çoban olmaz, Yahudi’den pehlivan: Çingene dürüst ve Yahudi cesur olmadığı için bunlar, sırasıyla, çoban ve pehlivan olamazlar. 
Çingen hesabı yapmak: Önemsiz, ufak şeyleri hesap etmek. 
Çingen çalar Kürt oynar: Uyumsuz ve karışık yer veya durumu ifade etmek için kullanılır. 
Yukarıda hatırlatılan deyimler, dilimize yerleşmiş, hepimizin farkında olmadan kullandığı aşağılayıcı tanımlamalardır ve maalesef ırkçılık dil ile güçlenir. 
Türkiye’de yaşayan Çingene’lerin karşılaştıkları hak ihlalleri aşağıdaki alt başlıklarda görülmektedir . (( Avrupa Roman Hakları Merkezi ( ERRC ), Helsinki Yurttaşlar Derneği (hYd) ve Edirne Roman Derneği ( EDROM ) tarafından gerçekleştirilen saha araştırması: ( Temmuz.2006- Ocak.2008 )) 
1- Çingene gruplara yerleşim ve barınma hakkı konusunda ayrımcılık: 
Türkiye’de farklı illerde yaşayan Çingeneler, barınma konusunda ayrımcılığa uğradıklarını belirtmişlerdir. Roman olmayan vatandaşların, Roman’ları mahalleden uzaklaştırmaya çalıştıkları örneklere rastlanmaktadır. Diyarbakır’ın Hançepek Mahallesi’nde yaşayanlar, 2000 kadar imza toplayarak Çingene’lerin mahalleden gönderilmesini talep eden bir dilekçeyi muhtara teslim etmişlerdir ancak muhtar imza verenleri desteklemeyi reddetmiştir. 
Avrupa Parlamentosu’nun Roman’larla ilgili kararı , AB üyesi ülkelere ‘gettolaşmaya ve iskân konusunda ayrımcı uygulamalara son vermek ve Roman’lara, alternatif sağlıklı evler bulabilmeleri için destek olmak ‘ çağrısında bulunmuştur. Türkiye, Çingene grupların iskân konusundaki sorunlarına eğilirken ilgili tavsiyeleri de dikkate almalıdır. 
2- Çingene gruplara karşı şiddet: Çingene vatandaşların en önemli şikayeti, güvenlik kuvvetlerinin kendilerini potansiyel suçlu olarak görmeleri, önyargılı davranmalarıdır. Ellili yaşlarının ortasında bir Dom Çingenesi olan Y.K araştırmacılara polis şiddeti ve keyfi göz altılarla ilgili olarak Diyarbakır’da gerçekleşmiş bir olayı anlatmıştır : Olay , surların içindeki kuyumcu dükkanları ve atölyelerin olduğu yerde gerçekleşmiştir. Hırsızlık olunca, polis hatırı sayılı bir Dom nüfusa sahip Hançepek Mahallesi’nin etrafını sarmış ve tüm erkekleri gözaltına almıştır. Yedi ya da sekiz saat sonra hepsi serbest bırakılmış, aralarından sadece Y.K dokuz gün boyunca bir açıklama yapılmaksızın gözaltında tutulmuştur. Bu süre zarfında, soğuk tazyikli suyla ıslatılma, dayak ve bileklerinden hücre duvarına kolları arkasında olduğu halde asılmak suretiyle işkence görmüştür. Onuncu gün, akrabalarının kendisini beklemekte olduğu sokağa atılmıştır. Y.K. bu sürecin herhangi bir anında kendisine bilgi verilmediğini, avukatla görüşme hakkı tanınmadığını ve hiçbir tıbbi muayenenin de yapılmadığını belirtmiştir. Y.K.’nın ifadesine göre çalınan altın, Dom olmayan hırsızlarca götürüldüğü İzmir’ de, sonradan ele geçirilmiştir. Gördüğü işkence ile ilgili şikayette bulunmaktan korkan Y.K. Dom’ların devletten ve çevredekilerden önyargılı ve ırkçı muamele gördüklerine inanmaktadır. 
İstanbul Kuştepe’de yaşayan C.B otobanın üzerinde çiçek satmakta iken motosikletli bir polisin bağırarak müdahale etmesi üzerine bulunduğu yeri terk etmeye çalışınca, polis memuru motosikletini üzerine sürmüştür. Bir sağlık ocağına götürülen C.B. yaralı olmasına rağmen sağlıklı olduğu yönünde bir rapor düzenlendikten sonra, gözaltına alınmış ve karakolda polis tarafından dövülmüştür. O gece ancak 01.00 sularında ailesine nerede olduğu bildirilmiş ve sabah saat 05.00 civarında, polis tarafından uyarılınca kaçmaya çalıştığı ve aranmakta olan başka bir sokak satıcısıyla karıştırıldığı dışında başka bir açıklama yapılmadan babasına teslim edilmiştir. C.B gözaltından çıktıktan sonra iki hafta yürüyemediği halde, aile polisle başlarının daha fazla derde girmesini istemediği için şikayette bulunmamıştır. 
Vahim olan, Türkiye’de Çingene’lere yönelik polis şiddetiyle ilgili hemen hiç şikayet yoktur. Çevrelerindeki nüfus kimlerden oluşursa oluşsun, adaletin uygulanması hususunda Çingene’lerin hep dezavantajlı konumda olduğu gözlenmiştir. Çingene’ler de bu gerçeğin farkında oldukları için devlete karşı mücadeleyi tercih etmemektedirler. 
1998’de Irkçılık ve Hoşgörüsüzlüğe Karşı Avrupa Komisyonu’nun 3. Genel Tavsiyesi, Avrupa Konseyi üye ülkelerine “Roman’ların/ Çingene’lerin temel haklarına ilişkin davalarda adli mekanizmanın süratle ve eksiksiz olarak işlemesini temin etmek amacıyla uygun olan tedbirleri almak” çağrısında bulunmaktadır. ( 13 ) 
2006’da, Avrupa Parlamentosu’nun Avrupa Birliği’ndeki Roman kadınlarla ilgili kararı ile Roman kadınların şiddet olayları karşısındaki korunmasızlığı vurgulanmıştır. Yetkililerin, “Roman kadınlara karşı uygulanan yüksek düzeydeki insan hakları ihlallerini ivedilikle soruşturmak, sorumluları süratle cezalandırmak ve kurbanlara yeterli düzeyde tazminat temin etmeleri" gereğinin yanı sıra, “aile içi şiddet olaylarının kurbanı olan Roman’lara hizmet sağlamak için programlar geliştirmek ve Roman kadın ticaretine karşı özellikle tetikte” bulunmalarının önemine dikkat çekilmiştir. ( 14 ) 
3-Çingenelerin eğitimden dışlanması: Roman çocuklar, eğitime erişim hakkı konusunda da çeşitli ayrımcılıklara maruz kalır. “İlköğretim, kız ve erkek bütün vatandaşlar için zorunludur ve devlet okullarında parasızdır” denilmesine rağmen, kıyafet, okul kitapları ve kırtasiye masraflarını karşılayamayan Roman çocuklar, eğitime devam etmekten mahrum kalır. Açık bir şekilde ihtiyaçları olmasına rağmen, Roman ailelere maddi yardım yapılması da genellikle söz konusu değildir. Özellikle kızların okulu bırakma oranı hayli yüksektir; bu durum, Türkiye’deki başka yoksul gruplar ve Avrupa’daki Çingene toplulukların eğitim çizgileriyle benzer bir tablo oluşturmaktadır. Artvin Şavşat’ta Fehamettin isimli bir Lom, araştırmacılara birkaç yıl önce kızının okulun en başarılı öğrencisi olduğunu söylemiştir. Buna karşın, okul yönetimi diploma töreni konuşmasını, söz konusu öğrencinin yapmasını engellemeye ve bu görevi onun yerine bir doktorun kızına vermeye çalışmıştır; bunun sebebi de Fehamettin’in kızının “Poşa” ve “yeterince düzgün” olmamasıdır. 
Ailenin karşı çıkması üzerine, kızın konuşmayı yapmasına sonunda izin verilmiştir. İddialara göre, bölgedeki okulda çocuklar, A, B ve C sınıflarına ayrılmışlardır; "saygıdeğer" ailelerin çocukları A sınıfına giderken, “Poşa” çocukları, C sınıfına yollanmaktadır. 
4- Çingenelerin işsizlik sorunu : Türkiye’deki Çingene grupları arasında işsizlik oranı son derecede yüksektir. Örneğin, Diyarbakır’da Dom Çingeneleri arasında ikinci ve üçüncü nesil işsizlik çok yaygındır ve işi olan genç erkeklerin sayısı, bölgedeki toplam 14.000 kişilik Dom nüfusun yüzde 1'idir. Görüşmeler sırasında araştırmacılara, Dom kadınların çalışma hayatında hiç yer almadığı söylenmiştir. Araştırmanın bulgularına göre, söz konusu işler, çoğunlukla Türkiye’de yaşayan pek çok başka insan için de söz konusu olduğu üzere, sigorta güvencesinden yoksundur. Vasıfsız ve düşük beceri gerektiren bu işler, Çingene olmayanlar tarafından etnik olarak “Çingene mesleği” diye sınıflandırılmış ve çoğu zaman "üçkağıt gerektirdiği" veya "karanlık bağlantıları" olduğu varsayılan işlerdir. Çingeneler, “geleneksel” olarak onlara ait sayılan kısıtlı bazı meslekler dışında iş bulmakta bir hayli güçlük çekmektedir, toplumdaki genel düşünce Çingenelerin “niteliksiz” çalışanlar olduğu yönündedir. 
Çingeneler için var olan çalışma imkânları, şu başlıklar altında toplanabilir: 
Hizmet sektörü: Sokakta çalışan ayakkabı boyacıları, hamallar, eski eşya toplayanlar, sepet satıcıları, tellaklar, kadınların gerek toptancı ve gerek perakende satışlarda ağırlıkta olduğu çiçek satıcıları, işportacılar ve bohçacılar, çöp toplayıcıları ve geri dönüşüm için malzeme toplayanlar, falcılar (özellikle turistik merkezlerde), diğer Roman gruplarla ticaret yapanlar, at tüccarları, fayton sürücüleri ( özellikle Marmara’daki adalarda, Ege ve Akdeniz’deki tatil merkezlerinde) ve arabacılar. 
Tarım sektörü: Meyve ve sebze toplanmasında günlük tarım işçisi olarak çalışanlar, pamuk ve mantar toplayanlar (örneğin, Gaziosmanpaşa’daki bir grup İstanbul’daki lokantalar için mantar toplamaktadır). 
Zanaatkârlık: Sepet örenler, bıçak yapanlar, metal işleyen ve demircilik yapanlar, “geleneksel” dişçilik (bazı Dom’lar arasında görülür), süzgeç yapanlar, çit yapanlar, zurna yapanlar. 
Eğlence sektörü: Müzisyenlik ve dansçılık yapanlar, kuklacılar ( Karagöz oynatıcıları ), 
hikâyeciler ve masal anlatanlar ( Diyarbakır’daki Dom’lar arasında yaygındır). 
Endüstriyel sektör: Madenciler, endüstri ve el üretiminin çeşitli alanlarında çalışan işçiler (mekanik olarak yapılması pahalı olduğundan, elle kutulara kibrit doldurmak gibi “parça” işler) ve tekstil. 
5- Sağlık ve sosyal güvenlik sisteminde yaşanan ayrımcılık: Üzücü bir örnek ise zamanında tıbbi müdahale yapılmaması nedeniyle hayatını kaybeden bir Roman’la ilgilidir. Y. isimli Roman, bacağına isabet eden bir kurşunla yaralanmış ve Tekirdağ Çerkezköy'deki devlet hastanesine getirilmiştir. Ancak müdahale için çağırılan genel cerrah, hastaneye gelip hastaya bakmayı reddetmiştir. Tanıklar, doktorun Roman hastanın etnik kökeniyle ilgili ırkçı sözler sarf ettiğini iddia etmektedir. Hastanede yaralıya müdahale edebilecek başka bir cerrah bulunmadığından, hasta yakındaki başka bir hastaneye götürülmek zorunda kalmış, fakat yolda kan kaybından ölmüştür. Merhumun karısı tarafından, ayrımcılık yapıldığı iddiasıyla cerraha karşı suç duyurusunda bulunulmasına rağmen davanın ilerleyen dönemlerinde tanıklar, ırkçılık kastını kanıtlayabilecek derecede sağlam olan ifadelerini değiştirmişlerdir. Bartın’da Aladağ mahallesindeki yaşlı bir kadın, hastanelerde insanların kendilerini kasti olarak uzak tutmaya çalıştıklarını söylemiştir. “Ne kadar temiz pak giyinirsek giyinelim, çalışanlar bize aynı hizmeti vermiyor ve eğer yanlarına oturursak, diğer hastalar bir sandalye ileri kayıyorlar; ne yapsak kötü bir şöhretimiz var” diye konuşmuştur. Bir başka olayda da, Roman kadınların doğumhanede tecrit edildiği bildirilmiştir. Tekirdağ’ın Aydoğdu mahallesinden bir Roman kadın, yaklaşık bir yıl önce hastanede "Çingene" kadınların tutulduğu ayrı bir doğum odasına götürüldüğünü söylemiştir. Roman’lardan , ambulansların Çingene mahallelerindeki olaylarda hizmet vermeyi reddettiklerine dair duyumlar da alınmıştır. Kırklareli’nde görüşülen bir kişi, yakın zamanda Yayla mahallesi yakınlarında meydana gelen bir olayda itfaiyecilerin duruma müdahale etmeleri için yapılan çağrıya kulak asmadıklarını dile getirmiştir. 
Adnan adlı başka bir Roman da, bu konuşmaya acil durumlarda mahalleye ambulans gelmediği ve hastaları bölgedeki hastaneye üzerlerine battaniye sarıp, at arabalarına koyarak götürmek zorunda kaldıklarından yakınarak katılmıştır. 
Kağıthane'de gözlerden ırak bir arsada yaşayan genç bir Çingene kadın şöyle demektedir; "Bize pis diyorlar, nasıl temiz olalım hergün sizin çöplerinizi temizliyoruz. Bodrum'da süslü kokanalar yılda bir kez yatlarla çöp toplamaya çıkıyorlar, yaza yaza bitiremiyorsunuz. Oysa biz bütün yıl hep çöp toplarız. Hiç görmezsiniz bizi. Kel kuşları (kelaynak) bilem korursunuz. Çingeneleri de korumaya alsanız ne olur ki?" 
Tarih boyunca kötü işleri yapmak hep Çingene’lerin kaderi olmuştur. Örnek olarak cellatlık, Çingene’lerle özdeşleşmiştir. Ölüm hükmünü veren beyaz tenli vatandaşların vicdanları, ifa görevini Çingene’lere vererek rahatlamış mıdır? İdamın vebali esmer vatandaşlarımız diye anılan Çingene’lerin boynuna olunca, günahlardan arınılmış mıdır ? Hatırlanacak olursa Menderes’in ipini çeken de bir Çingene’dir. 
Nazım Hikmet’in yazdığı şiirde , Çingene varsaydığı cellatın elini kıllı, siyah bir örümceğe benzetmesi de, büyük şairden beklenmeyecek bir önyargı içermektedir : 
‘’ bir ipte sallanan bir ölü.
bu ölüme bir türlü
razı olmuyor gönlüm.
fakat emin ol ki, sevgili,
zavallı bir çingenenin kıllı, siyah bir örümceğe benzeyen eli
geçirecekse eğer ipi boğazıma,
mavi gözlerimde korkuyu görmek için
boşuna bakacaklar nazım’a! ‘’ 
Roman’ların tarih boyunca çektikleri acıları anlatan milli marşları Djelem Djelem: 
‘’ Yürüdüm yürüdüm uzun yollar boyu
Mutlu Roman’larla tanıştım
Uzaklara çok uzaklara gitiim
Eyyy Roman’lar eyyy cocuklar
Roman’lar nerden geldiyseniz
Şanslı yollar boyu çadırlarınız
Benimde büyük kalabalık bir ailem vardı
Kötü bir grup insan öldürdü onları
Gelin benimle dünya Roman’ları 
Roman’ların yolunun açıldığı yerlere
Şimdi ayağa kalmak zamanıdır Roman’lar
Eyyyyy Roman’lar eeeeyyyy çocuklar ..! ‘’ 
Onların da diğer halklar gibi çok çeşitli olumlu gelenekleri vardır. Örneğin konukları karşısındaki cömertlikleri bunlardan biridir. Ya da , Çingenelerin oymak gelenekleri içinde topluluğun, kocası ölen bir kadının geçimini üstlenme geleneği örnek verilebilir . Herkes günlük kazancından kocası ölen kadının payını ayırıp verir. Çingeneleri küçümsemekten vazgeçip, onlardan örnek alabileceğimiz güzel geleneklerin olabileceğini (sanatı yaşamda öncelikli kılmak, toplumsal dayanışma) farkına varabilmek bir kazanımdır. 
Çingene’ lere sürekli olarak zulüm edilen tarihe baktıktan sonra şu soruları sorsak: Nehirleri, denizleri onlar mı kirletti, ağaçların yerine binaları onlar mı dikti, küresel ısınmaya onlar mı sebep oldu? Gelecek kuşaklardan doğayı onlar mı çaldı? Savaşları onlar mı çıkardı? Ötekileştirilmek için dünyamıza karşı ne suç işlediler? 
Makalemizde, Çingene’lere karşı yapılan ayrımcılığa dair tesbitler yapılmış ve insan hakları ihlallerine dikkat çekilmeye çalışılmıştır. Bundan sonra, yukarıdaki sorulara, detaylı cevaplar, çözüm yolları arayabiliriz. Çingene vatandaşların karşı karşıya oldukları insan hakları ihlallerini durdurabilmek için toplum nezdinde ne tür duyarlılıklar geliştirebiliriz konusunu ele alabiliriz. Alınabilecek önlemlerin önceliklerini tartışabiliriz. Bugün hemen Çingeneler için kullandığımız aşağılayıcı deyimleri bir daha kullanmamaya karar vererek algıyı pozitif yöne çevirmeye başlayabiliriz. Yetmiş iki buçuk millet deyişini ya bir daha kullanmayız ya da 73 millet diye kullanabiliriz ve artık bir toplumu buçuk görmenin ayıbını ortadan kaldırabiliriz. 

KAYNAKLAR : 
1- Nazım Alpman. Çingeneler (Başka Dünyanın İnsanları ). Ozan Yayıncılık. 1997 
2- Dünya Çingeneler Kongresi, Londra: 1971 
3- Pitts, M. (2006) DNA Surprise: Romani in England 440 years too early. British Archaeology 
4- Donald (2007). Historical Dictionary of the Gypsies (Romanies) (2nd ed.). Scarecrow Press. 
5- Kenrick, Donald (2007). Historical Dictionary of the Gypsies (Romanies) (2nd ed.). Scarecrow Press 
6- http://www.romahistory.com/en/2-5-4. 
7- http://trpress.com/cingeneler-kimdir-tarihi-kokeni-hakkinda-bilgiler 
8- Silverman, Carol. “Persecution and Politicization: Roman (Gypsies) of Eastern Europe.” Cultural Survival Quarterly, Summer 1995. Helsinki Watch. Struggling for Ethnic Identity: Czechoslovakia’s Endangered Gypsies. New York, 1991. 
9- Avrupa Roman Hakları Merkezi ( ERRC ), Helsinki Yurttaşlar Derneği (hYd) ve Edirne Roman Derneği ( EDROM ) tarafından gerçekleştirilen saha araştırması: ( Temmuz. 2006- Ocak.2008 ) 
10- Dictionnaire Larousse – Ansiklopedik Sözlük- Milliyet – 1993. 
11- Avrupa Konseyi’nin Irkçılık ve Hoşgörüsüzlüğe Karşı Avrupa Komisyonu, Genel Tavsiye 3 Roman/Çingenelere karşı ırkçılık ve hoşgörüsüzlükle mücadele, Strazburg, 1998. 
12- Avrupa Parlamentosu’nun Avrupa Birliği’ndeki Roman kadınlarla ilgili kararı P6_TA(2006)0244, paragraf 2. 
13- Avrupa Konseyi’nin Irkçılık ve Hoşgörüsüzlüğe Karşı Avrupa Komisyonu, Genel Tavsiye 3, Roman/Çingenelere karşı ırkçılık ve hoşgörüsüzlükle mücadele, Strazburg, 6 Mart 1998. avsiyenin metni aşağıdaki adreste bulunabilir:
http://www.coe.int/t/e/human_rights/ecri/1-ECRI/3-General_themes/1- Policy_Recommendations/Recommendation_N3/1-Recommendation_n%C2%B03.asp. 
14- Avrupa Parlamentosu’nun Avrupa Birliği’ndeki Roman kadınlarla ilgili kararı P6_TA(2006)0244, paragraf 2.